İnançsız bir sadakat mı?
İnançsız bir sadakat mı?
Psikanalizden beklenilenin disiplinine bir sadakat olduğu doğrulanabilir, hem de onu sürdürmeye elverişli hiçbir makam öne sürmemesine karşın. Pratik sonuç bile değil, çünkü iyileşme veya başarısızlık bu makamın bağımsız artıkları olabilirler. Elbette tutmak için en alışılageldik olan kendi kendisinin analisti olana, onun yapış tarzına ve yazdıklarına dayanmaktır. Fakat bu onların inkarından daha azı değildir, eski aşkının düşmanlarından herhangi birine, hatta tamamen başka bir pratiğe geçiş. Bunu bu şekilde söylemek, hareketin tarihini Freud‘un ya da bize daha yakın olan Lacan’ın çevresinde özetlemektir. Bu arada, yalnızlığı ve belirsizliğin sorumluluğunu yaşamaktan korkarak serpilmeyi daha iyi güvence altına alacak bir tünek arayan serçe sürüsü gibi, ben kendi adıma her şeyi görmüş olurdum. Bu meşhur adamı hatırlıyorum, temelden Cizvit, yani silahlarını iyi kuşanmış, öğrenme konusunda olduğu gibi tedavi ve haptonomiye geçme konusunda da titiz. Buna yanılmaksızın “bireysel bir sorun” deriz, tabi eğer çeşitli biçimlerde çoğalması, bu aşk dolu yanılgının sonuçları itibariyle kökendeki nevroz kadar yabancılaştırıcı olabileceğini düşündürtmezse.
Her şey bir yana, Lacan’ın bizzat kendisi son seminerlerinin çözemediği bir işe karşı sövüp sayarak geçirmiş gibi gözüküyor mu, bir de bu işin pratik sonuçları randevuya gelmemiş gibi durmuyor mu? “Sözle ortaya konmuş bir şey, yine sözle ortadan kaldırılabilir olsa gerek” derdi. Bu o denli kesin midir, yoksa acaba yanlış oluşu mu hayatın ta kendisinin gardiyanı haline gelmiş bir fiksasyonla mı karşı karşıyayız ? Belki kötü bükülmüş ama yine de bükülmüş, demek oluyor ki güvenli.
Bütün bunları, derneğimizin entelektüel rahatlığı içinde, ona rahatsızlık verme kaygısı duymaksızın söylüyorum.
Charles Melman
4 nisan 2022
Çevirenler: Derya GÜRSEL - Bora ERGÜDEN